21 Temmuz 2008 Pazartesi

Şebnem'le Can Kırıkları Üzerine Söyleşi-1


Son yıllarda sana yaklaşım hep yalnız ve kırılmış kadın imajıyla oluyor.
Şebnem: O kadar yalnız yaşıyor, kendimi yalnız hissediyor değilim. Ama bu biraz hayat hikayemle alakalı da olabilir. İnsanlar o acıları yerleştirdikleri noktalar var hayatımdan bildikleri. O yüzden belki öyle bir resim ortaya çıkmış olabilir.

İyi de senin müzikle ilgili yanından hâttâ albümünle ilgili konulardan çok insanlar burada takılı kalıyor. Oysa senin müzikal hassasiyetinin ön planda olduğunu biliyorum.
Ş: Biraz öyle diyebiliriz. Zaman zaman müziğim güme gidebiliyor. Onu herkesle çok rahat da konuşamayabiliyorsun da zaten. Albümden iki tarafında tatmin olabileceği gibi konuşabilmek için iki tarafında biraz müzikle alakalı olması gerekir. Henüz öyle şahane bir noktaya gelebilmiş değiliz. Ama ben bütün gün öyle bir duyguyla yaşayan, mutsuz, çok yalnız da biri değilim. Önceliğim o değil. Ben müzik konuşabilmeyi tercih ederim. . Bu bana da soracak olursan, o büyük resmin sadece ufak bir parçası olmalı. Başka boyutlarından da rahatça konuşabilmeliyiz. Fakat bu çok yönlendirilebilecek birşey değil.

“BU SEFER SAHNEDE OKUR GİBİ KAYDA GİRDİM’
“Can Kırıkları”na baktığımızda daha sert bir sound göze çarpıyor. Bu yıllar içinde oluşan bir oturmuşluğun sonucu mu?
Ş: Zaten bizim konserlerimiz farklı bir havada oluyor. Sadece şunu söylemek isterim; ben böyle şeyleri oturup, şimdi bir albüm yapayım, sert olsun ya da daha yumuşak olsun diye karar vermiyorum. İçimden ne çıkıyorsa, şarkının en ilkel hali zaten ne şekilde girmek istediğimi söylüyor. Bu albüme denk gelen parçalar da böyle duyulmayı çağrıştıran parçalardı. Planlanmış birşey değil. Ama oturmuşluk dersen, o çok uzun zamandır bir arada olmamızdan kaynaklanıyor. Birbirini seven, anlayan insanlar olmamız, birlikte çok vakit geçirmemizden, aynı şeyi çok sevmemizden kaynaklanan bir şey diyebilirim. Grubumla birlikteliğim neredeyse 9 sene oldu ki bu az birşey değil hani.

Son albümde vokallerin de biraz değişik geldi bana.
Ş: Ben bu albümde kayda giriyormuş gibi değil de sahnede nasıl söylüyorsam o havayı yakalamaya çalıştım. Ses değil de, söyleyiş biçimim değişikti.
Albümün genelinde de dramatik bir yapı var gibi. Neredeyse konsept ve rock opera tarzına bir kapı açılıyor, adım atılıyor gibi bir yaklaşım var. İlerde böyle bir proje mi var yoksa?
Ş: Planda yok ama iyi bir saptama. Ne arzu ettim biliyor musun? Bir odada dinlerken bir resmi gözlerinde canlandırabilsinler istedim. Şarkı sözleri de biraz öyle. Bu da tabi teatral bir havayı ortaya çıkartıyor. Rock operaya gelince yapmak isterim ama burada çok küçük ölçekli bir havası var.

“Can Kırıkları”na şöyle bir baktığımız zaman neredeyse Pentagram grubunu görüyoruz. Sürekli gitaristin Metin Türkcan’ın Pentagram elemanı olmasının yanısıra, albümün mutfağında da grubun elemanları görülüyor.
Ş: Tarkan’la(Gözübüyük) ilk albümde de çalışsak da bu prodüksiyonu tek başına yüklendiği ilk albümüm. “Can Kırıkları”nın görsel kısmında da Hakan (Utangaç) var.

Sanırım albümden çıkacak kibini de o çekecek.
Ş: Hakan müziğe de hakim olduğu için üzerine yaptığı görsel çalışma da etkileyici olabiliyor. Beni daha iyi anlayabiliyor.

“GRUP MÜZİĞİNİ SEVİYORUM.”
Sen solo kariyer yapmış birisin ama uzun süredir birlikte olduğun bir grubun var.
S: Buket’le birlikteliğimiz Volvox’un son döneminden beri sürüyor. Ebru ayrıldıktan sonra gruba bascı olarak katılmıştı. Metin’i zaten biliyorsun. Onunla birlikte çalıştığım için kendimi çok iyi hissediyorum. Benim için çalışan elemanların birbirinin işine saygı göstermesi esastır. Ozan’da böyle biri. Onun fikirlerine çok değer veririm. Aykan da öyle... Davulcular genellikle kendilerini dinleyerek çalan insanlardır, müziğe pek takılmazlar. Aykan aynı anda müzikte dinleyerek çalabilen davulcudur. Birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Bu bizim çok uzun senelerdir devam eden arkadaşlığımız, aynı dili konuşmamızdan kaynaklanıyor. Kocaman bir aile gibiyiz. Solo çalışıyor olsam da grup müziğini seviyorum. Yarın öbür gün eleman değisse bile aynı anlayışı korumaya çalışırım. Çünkü öyle bir gelenekten geliyorum. Ben müziğe de grup kurarak başladım. O grupların içinde kimi zaman şarkı söyledim, kimi zaman gitar çaldım. O duyguyu da seven biriyim. Bu albümde grup müziğine bir adım daha yaklaştık diyebilirim.

Aslında yıllara damgasını vurmuş, efsane gruplar arasında bile büyük çatışmalar vardır hani. Senin bunu solo çalışmalarında 9 yıl süresince sürdürebilmen de önemli. Geçtiğimiz haftalarda yapılan Live 8’de tekrar biraraya gelen Pink Floyd’da da çok iyi gördük. Roger Waters’la silah zoruyla biraraya gelmişler gibiydi.
Ş: Aralarında elektrik çıkıyor gibiydi.

Hani bir beşinci parça daha olsaydı arbede çıkacaktı nerdeyse.
Ş: Gerçekten çok enteresan. Ama bu arada Roger Waters’ın da elleri titriyordu, heyecandan. İnanılır gibi değildi.

Hiç yorum yok: