21 Temmuz 2008 Pazartesi

İnandığım Şeyleri Yapmaktan Kolay Kolay Vazgeçmem(RöporTaj)


Şebnem FERAH, Türkiye’de Rock müziğin en iyi ve en güçlü sesine sahip kadın vokallerinden. Şarkılarının hemen hepsinin söz ve müziği kendisine ait. Küçük yaşlardan beri müziğin içinde. Volvox grubundan sonra çizdiği solo kariyerinde de sürekli artan bir barı grafiğine sahip. Geçtiğimiz aylarda çıkardığı son albümü “Can Kırıkları” da tüm kırılmışlığına karşı dimdik ayakta duran, güçlü ve olgun bir Şebnem FERAH çıkıyor karşımıza. İnsanın inandığı şeyleri yapması gerektiğini savunuyor. Kısacası cesur, heyecanını kaybetmeyen, yaptığı işe inanan, kendini geliştiren, dur demeyen bir kadın; Şebnem FERAH var karşımızda.





- Geçtiğimiz aylarda çıkardığınız albümünüzün adı “Can kırıkları”. Albümdeki 10 parçanın söz ve müziği size ait. Şarkılar nasıl ortaya çıktı? Yaşadığınız olayların sizde bıraktığı izler ve yarattığı duygular mı dinlediklerimiz?



- Bu parçalar çoğu zaman hem yaşadıklarımdan hem de hissettiğim, düşündüğüm, müziği karşı olan aşkım ve inandığım şeylerin bütününden çıkıyor. Evimin her yerinde kâğıt kalem var, sürekli notlar alır, aklıma gelen melodileri kaydederim. Ayrıntılı olarak çalışmaya başlayınca da bunları değerlendirmeye başlarım ve bu çalışma dönemi çok uzun sürer. Bu dönemin sonunda ortaya çıkan şarkların genel olarak halinden memnunsam da stüdyo dönemi başlar.



- Dinleyicinin her albümünüzde farklı tatlar bulması, kendinizi tekrar etmemeniz, bu yaşanmışlıklardan da kaynaklanıyor değil mi?



- Sanırım öyle, çünkü planlanmış hiçbir şeyin insanın doğal ve yoğun olarak içinde biriken duygularıyla rekabet edebileceğine inanmıyorum. Ama elbette bu benim yaklaşımım. Müzik çok farklı şekillerde yapılabilir, önemli olan yapanın kendini nasıl rahat hissettiği.



- “Can Kırıkları”nı nasıl ifade edersiniz? Diğer albümlerinizle kıyasladığınızda farklı tarafı ne?



- Genel olarak hiçbir albümümü kendi aralarında mukayese etmem. Hepsi farklı süreçlerin, farklı duyguların, farklı müzikal becerilerin sonucudur. Dikkat ettiğim şey, hepsinde performansın mükemmel olması ve içimden gelen müziği en estetik biçimde aktarabilmektir, kaydettiklerimizin dünya standartlarında ve ödünsüz olmasıdır. İnsan her geçen gün daha çok tecrübe edindiği için, zamanın albümlerime ve performansıma çok olumlu etkiler kazandırdığını söyleyebilirim. Kend imi geliştirmeye çalıştığım için bu umarım müziğe de yansıyordur ama neticede benim için tüm albümlerim değerli ve çok inanarak kaydettiğim çalışmalardır. Bu açılardan Can kırıkları’nın, tüm bu değişiklikleri olumlu bir biçimde yansıtabilen bir albüm olduğuna inanıyorum





- Bu albümde karşımızda tüm kırılmışlığına karşın dimdik ayakta duran, güçlü ve olgun bir Şebnem FERAH buluyoruz. Yaşadığınızı “can kırıkları” kişisel olgunluk kadar müzikal anlamda da bir olgunlaşma sağlıyor mu?



- Çok doğru söylüyorsunuz. Az önce de söylemeye çalıştığım gibi kişisel yaklaşımlarla müzikal yaklaşımlar benim için birbirinden bağımsız ilerleyebilecek konular değiller. Kendimi her konuda geliştirmenin müziğime çok olumlu yönde etki yapacağına inanıyorum. Gelişmek de yaşadıklarımızla paralel hareket edebilir, dolayısıyla hepsi birbiriyle iç içe ve birbirini olumlu yönden tetikleyecek şekilde hareket ediyor.



- Albümle ilgili yorumlar gerçekten çok güzel. Bunları duydukça, “Tamam doğru yoldayım” diyor musunuz?



- Elbette çok hoşuma gidiyor. Ancak tersi de olsa eğer inandığım şeyi yapmışsam –ki hep öyle yapıyorum- yanlış yolda olduğumu düşünmem. Bu konuda benim en büyük önceliğim kendi inandığım ve yapmak istediğim müziği hayata geçirebilmektir. Dinleyicilerin tepkileri elbette çok önemli ve beni çok mutlu ediyor ama yönlendirici olan; içimden gelenlerdir. Farz edelim ki olumsuz sonuçlarla karşılaştım, sebeplerini mutlaka irdelerim ama yine de kendi inandığım şeyleri yapmaktan kolay kolay vazgeçmem.



- Yeni bir albüme başlama kararını nasıl alıyorsunuz?



- Bir karardan çok kendi kendine belirginleşen bir süreç oluyor aslında. Sürekli aklıma gelen şeyleri yazıp kaydettiğim için, öyle bir an geliyor ki artık konser ve turne gibi çalışmaları bir süreliğine dondurup bu çalışmalarla ilgilenmek istediğimi fark ediyorum ve kendimi adeta eve kapatıyorum. Ben yeni çalışmalar yaparken çok konsantre olmaya ihtiyaç duyan biriyim ve bu yüzden de böyle dönemlerde bütün dikkat ve enerjimi üretmek istediklerim üzerinde yoğunlaştırıyorum. Hazır olduğuma inandığım zaman da arkadaşlarım la birlikte gerekli planları yapıp stüdyoya giriyoruz ve kaydetmeye başlıyoruz.



- 88 yılında Volvox’u kurdunuz. Rock müzik yapmış olmanız ve sadece kızlardan oluşan bir grup olması açısından o dönem için cesaret isteyen bir girişim aslında. Nasıl tepkiler aldınız?



- İlk başta herkes gerçekten çalıp çalamadığımızı merak ediyordu. Ancak o kadar çalışkan bir gruptuk ki kısa süre içinde gerçekten olumlu gelişmeler kaydettik ve takip edilen bir grup olduk.



- Volvox olmasaydı Şebnem FERAH bugün burada olur muydu?



- Sadece Volvox değil, öncesinde de pek çok grup çalışmalarım olmuştu, dolayısıyla Volvox’u kurmasaydım mutlaka başka bir grup kurmuş olacak ve istikrarlı bir şekilde çalışacaktım. Volvox her birimize inanılmaz tecrübeler yaşattı. Zaten müziği o kadar çok seviyorum ki mutlaka bugün yaptıklarıma yakın şeyler yapıyor olurdum, bu tür gelişmeler etrafınızdan çok kendinizle ilgilidir. Ben, söz konusu müzik olduğunda her zaman çok heyecanlı ve istekli olmuşumdur. Bu da en temel belirleyici aslında.



- Küçük yaşlardan beri bir sahne tecrübeniz var. Yine de dinleyicinin karşısına çıktığınızda heyecanlanıyor musunuz?



- Hem de nasıl!!!! Ben zaman geçtikçe azalır diye tahmin ediyordum ama aksine artıyor. Bu biraz da bilinç durumunuzla doğru orantılı olarak artıyor aslında. Zaman geçtikçe daha da çok bilinçleniyorsunuz ve fark ediyorsunuz ki bir konser anı hem sizin için hem de dinleyiciler için çok büyülü ve önemli bir an, sorumluluklarınızı daha çok idrak ediyorsunuz. Bu yüzden de heyecanım hep artıyor ama bu endişe içeren bir heyecan değil. Çünkü sahnede yaptıklarım, benim en doğal olarak ve zorlanmadan yapabildiğim şeyler. Zaten heyecan kaybolursa bu işi sürdürmenin mümkün olmadığına inananlardanım. Müzik yapıyorsanız sahip olabileceğiniz en gerekli şey yetenekten sonra heyecandır diye düşünüyorum. Çünkü bu heyecan sayesinde daha iyi işler yapabilme ihtiyacına girersiniz.



- Duygularınızı samimi, dobra, içinizden geldiği gibi ifade ediyorsunuz. Dinleyiciyle aranızdaki sıkı bağın nedeni bu mu sizce?



- Mutlaka etkisi vardır diye düşünüyorum. Benim dinleyicilerle paylaştığım en geniş ve gerçekçi alan “şarkıcılığımdır” aslında. Dinleyicilerle aramdaki bağın “gerçek” olmasının sebebi, bence tüm konularda göstermeye çalıştığım “özendir”, iyi bir şarkıcı olma arzumdur, paylaşmaya çalıştığım şeyin “müzik” olmasıdır, ama onlar adına cevap veremem tabi…..



- Türkiye’de genel olarak müzikal kaliteyi nasıl buluyorsunuz? Dinlemekten keyif aldığınız sanatçılar var mı?



- Dinlemeye bayıldığım bir sürü müzisyen var. Türkiye’nin genel müzikal durumunu ise pek olumlu karşıladığımı söyleyemem. Yaklaşık 20 yıldır yaşadığımız sosyal dejenerasyonun müzik sektörü üzerinde de direkt bir etkisi var diye düşünüyorum. Ama bu durumdan bağımsız olarak kendi çabalarıyla daha standartlar üstü çalışmalar yapan müzisyenler de var ve bu da beni mutlu etmeye yetiyor. Doğrusu ben de böyle yapmaya çalışıyorum.



- Bence kesinlikle bunu başarıyorsunuz. Şarkı sözlerinize baktığımızda her dizesi, üzerinde düşünülmesi gereken derin anlamlar taşıyor. Ayrıca duygularınızı yalın, net ve çok düzgün bir Türkçeyle ifade ettiğinizi görüyoruz. Bu doğuştan gelen bir yetenek mi?



- Öncelikle çok teşekkür ederim. Bunun elbette içinizde barındırmanız gereken yetenekle ilgili doğru bir orantısı var ancak bu konuda kendimi geliştirmek için de çok çalıştığımı söylemeliyim. Çalıştıkça becerileriniz artar ve bu da size çok büyük bir özgürlük alanı sağlar. Ben etrafıma baktığımda bir sürü şarkıda, sırf kolay akılda kalsın diye, dinleyecek olan insanların algıları neredeyse hafife alınarak yazılmış şarkı sözlerine çoğunlukla rastlıyorum ve bu benim yapmak istediğim şey değil. Kendim herhangi bi r şarkı dinlediğimde, bir cümlesi bana bir şeyler yaşattığında nasıl mutlu oluyorsam aynı duyguyu yaşatabilmek isterim elbette. Ancak bunlar bir bütünün parçasıdır, hiç dilini bilmediğiniz bir şarkıyı da çok sevebilirsiniz, bu yüzden de her zaman en çok önemsediğim şey müzik ve performanstır.



- Türk Rock müziğinin markası haline geldiniz. Bu size ekstra bir sorumluluk yüklüyor mu?



- İnanın “marka” olarak anılmaktansa iyi bir müzisyen ve şarkıcı olarak anılmayı tercih ederim. Benim yapmaya çalıştığım şey bu çünkü. Marka olmak bir sürü dış etkene bağımlı bir şeydir çünkü ama iyi müzisyen olmak her şeyden önce sizin disiplininizedir ve ben başka faktörlere bağlı olmadan müzik yapmayı seviyorum. İyi bir şeyler yaptığınız sürece olumlu sonuçlarla da kaçınılmaz olarak karşılaşırsınız. Belki biraz sabretmek gerekebilir ama mutlaka karşılaşırsınız. Bense direkt olarak sonuçlarla değil de kendi yükümlülüklerimle ilgilenmeyi tercih ediyorum. Söylemeye çalıştığım şey, ben kimsenin tanımadığı bir müzisyenken de bugünkü sorumluluk ve disiplin duygularına fazlasıyla sahiptim, aksini hayal edemiyorum zaten.



- Müzik dışında nelerden keyif alıyorsunuz?



- Zamanım olduğunda seyahat etmekten, film seyretmekten, arkadaşlarıma yemek yapmaktan, ailemle olmaktan hoşlanıyorum.



- Şarkılarınızın söz ve müzikleri size ait, albümlerinizin bir kısmının prodüktörlüğünü de siz yaptınız. Kendinizi eleştirirken, zaman zaman objektif olmakta zorlanıyor musunuz?



- Ben kendimin en katı eleştirmenlerinden biriyimdir aslında. Zaten objektif olmadığınız sürece prodüktörlük yapmanıza fiziksel olarak imkân yok bence. Elbette karşıdan görmekte zorlandığım taraflar oluyor zaman zaman ama bu yüzden de sayısı az da olsa fikrine çok güvendiğim arkadaşlarımın ya da büyüklerimin fikrine başvururum. Ancak albüm yaparken kendi yapmak istediğim müzik benim için “en önemli” olduğundan bazen de kim ne derse desin inandığınızı yapacak kadar da inatçı olmanız gerekir. Bütün bunların deng esi çok kolay bir denge değildir ama bir şekilde bu dengeyi korumaya çalışıyorum.



- 15 yılı aşkın bir süredir müzik dünyasının içindesiniz. Rock müzikle ilgili tüm aşamalara yakından şahit oldunuz. Türkiye’de Rock müziğin olgunlaşma çabalarını nasıl buluyorsunuz? Sizce neden dünyaya açılamıyoruz?



- Türkiye’de Rock müziğin sektörel gelişimi kesinlikle şirketlerden çok “kişilerin” çabalarıyla şekillenmiştir, bu sayede de bugün artık Rock müziğin “öcü” bir müzik türü olmadığına inanabilen, sevebilen şirketler doğdu. Müzisyenler zaten her zaman vardı. Ne mutlu ki artık kendilerini pek taviz vermeden de ifade edebilecekleri albümler yapabilme fırsatına kavuştular. Olup bitenleri çok olumlu bulmakla birlikte bu gelişmelerin ne kadar gerçek olduğunu birkaç yıl sonra değerlendirebileceğiz diye düşünüyorum. Dün yaya açılma meselesini ise sadece müzisyenlerle ilgili olarak görmüyorum, bu Türkiye’nin müzik sektörünün “ne kadar uluslar arası bir tavır sergileyebildiği” gerçeği ile ilgilidir. Bu alanda da henüz ülke olarak tecrübe etmemiz gereken çok gerçek olduğunu görüyorum maalesef. Ama iyi niyetle ve özenli bir şekilde çalıştığımız sürece uzun vadede pek çok şey değişecektir diye umut taşıyorum.

Röportaj: Pınar YALMAN

Hiç yorum yok: